13 Haziran 2025 - Cuma
CHP'nin Hafızasıyla Sınavı
.
Yazar - Cengiz Doğan STRATEJİK ANALİZ
Okuma Süresi: 4 dk.

Cengiz Doğan STRATEJİK ANALİZ
-
Türkiye siyaseti yine bildik bir tartışmanın kıskacında: “Etik mi, değil mi?” İstanbul’daki bazı ilçe belediyelerine ve İBB’ye yönelik yürütülen yolsuzluk ve rüşvet operasyonları sonrası CHP, alışıldık refleksini devreye soktu. Suçlamaların odağındaki belediye başkanlarının tutuklanması ve görevden uzaklaştırılması sonrası yapılan meclis seçimlerinde çıkan sonuçlar CHP’yi memnun etmeyince, partinin söylemi hızla değişti: “Bu etik değil.”
Aslında tanıdık bir hikâye. Kaybedilen her sürecin ardından “etik”, “irade”, “demokrasi” gibi kavramlarla örtülen bir rahatsızlık var. Oysa biraz geriye dönüp aynaya bakılsa, bugünkü eleştirilerde ne kadar az ilke, ne kadar çok ikiyüzlülük olduğu da görülür.
CHP, Gaziosmanpaşa Belediye Meclisi’nde yapılan seçimde, kendi adayının meclis çoğunluğuyla seçilmemesini “halkın iradesine darbe” olarak niteledi. İddialarına göre, halk CHP’li başkan seçtiyse, yerine de CHP’li bir vekil gelmeliydi. Güzel bir düşünce. Peki ya uygulamada?
AK Partili Kadir Topbaş istifa ettiğinde, İBB Meclisi yeni başkanı seçmek üzere toplandığında CHP ne yaptı? Elbette kendi adayını çıkardı. Hem de büyük bir siyasi propaganda eşliğinde. Aynı CHP o gün meclis çoğunluğunun AK Parti’de olduğunu bile bile seçim yarışına girmişti. Ne etik dedi, ne geri çekildi. Çünkü meşru bir süreçti, çünkü oyun kuralına göre oynanıyordu.
O gün oyun yasal ve meşruydu da, bugün mü “etik dışı” oldu?
CHP’nin etik vurgusu, kaybettiği zaman ortaya çıkıyor. Kazandığında ise aynı süreç “demokrasi şöleni”ne dönüşüyor. Bu ikircikli tavır, yalnızca siyasetin samimiyetini zedelemiyor, kamuoyunun hafızasında da büyük bir güven boşluğu yaratıyor.
CHP’liler, Erdoğan’ın İBB Başkanlığı görevinden alındığı süreci örnek gösteriyor. Yerine yine Refah Partili Ali Müfit Gürtuna’nın seçildiğini hatırlatıyorlar. Doğru. Ama o gün CHP meclis çoğunluğuna sahip olsaydı, bu “jest” yine yapılır mıydı? Gerçekçi olalım. Hiç kimse siyasi bir pozisyonu, yalnızca “etik” olsun diye rakibine bırakmaz. Üstelik o seçimde CHP’nin de adayı vardı. Demek ki o gün de CHP, meclis iradesini kullanma hakkını sonuna kadar savunmuştu. Şimdi bu hakkı başkasına çok görmesi nasıl açıklanabilir?
Öte yandan asıl konuşulması gereken meseleye dair CHP’nin sessizliği daha da düşündürücü. Soruşturmalar kapsamında beş belediye başkanı tutuklandı. Etkin pişmanlıktan yararlanan sanıkların ifadeleri var, ciddi dosyalar ve kamu zararı iddiaları var. Ancak CHP’nin gündemi farklı: “Bizim başkanlar görevden alındı ama yerine neden yine bizimkiler gelmedi?”
Yani içerik değil, sonuçla ilgileniliyor. Bu da bize gösteriyor ki, CHP için mesele yolsuzlukla mücadele değil, sadece pozisyon kaybı. Parti yönetimi kendi iç muhasebesini yapmak yerine süreci sulandırmayı tercih ediyor. Oysa en azından bir iç soruşturma başlatmak, parti disiplin mekanizmalarını çalıştırmak, “şeffaflık” adına kamuoyuna açıklama yapmak çok daha inandırıcı olurdu.
Ama bunların hiçbiri yapılmadı.
Etik, İşine Gelince Hatırlanmaz
Etik, siyasetçinin işine geldiğinde hatırlayacağı bir şemsiye değildir. Bir ilke varsa, her durumda savunulmalıdır. Bugün “meclis çoğunluğu halk iradesine aykırıdır” diyenler, dün aynı meclis çoğunluğunu kullanarak başkan seçtirmeye çalıştı. O zaman sorun yoktu, çünkü işlerine geliyordu.
Bugün etik diyen CHP, aslında kendi geçmişiyle çelişiyor. Eğer gerçekten ilkesel bir siyaset inşa etmek istiyorlarsa önce kendi hafızalarıyla yüzleşmeliler. Yoksa bu seçici etik anlayışı, sadece bir sonraki seçimde kullanılıp kenara atılacak bir slogan olmaktan öteye geçemez.
Yorumlar (0)
Tüm Yazıları